Franco Baresi
1. Bölüm: Travmalarla Başlayan Bir Hayat – Franco Baresi’nin Sessiz Çocukluğu
Lodi’nin Kül Rengi Sabahları
8 Mayıs 1960 tarihinde, İtalya’nın kuzeyindeki küçük bir şehir olan Travagliato‘da bir bebek doğar:
Franco Baresi.
Ailesi kısa süre sonra Milano yakınlarındaki Lodi kasabasına taşınır. Bu bölge, savaş sonrası İtalya’nın yoksulluğuyla mücadele eden işçi ailelerinin yaşadığı sessiz bir kırsaldır.
Baresi ailesi de böyle bir mahallede, mütevazı bir hayat sürmektedir. Babası kamyon şoförü, annesi ev hanımıdır. Evlerinde futbol konuşulur ama hayatın önceliği başka şeylerdir: Ekmek kazanmak, hayatta kalmak, onurlu yaşamak.
Franco, çocuk yaşlarda büyük bir trajediyle tanışır. Henüz 12 yaşındayken, annesi vefat eder. Bu kayıp, onun iç dünyasında büyük bir boşluk yaratır.
Ama bir yandan da o an, Franco’nun karakterini şekillendiren ilk kırılmadır. Sessizleşir, içine kapanır, ama bir şeyden vazgeçmez: Futbol.
İki Kardeş, İki Farklı Yol
Franco’nun ağabeyi Giuseppe Baresi, çocuk yaşta futbola başlar ve Inter altyapısına girer.
Franco için de doğal adım aynıdır. Kardeşini takip eder, aynı takımda oynamak ister.
Ama Inter, Franco’yu altyapıya almaz. Onu yetersiz bulurlar. Zayıf, kısa boylu, fiziksel olarak yetersiz…
Bu red, onun hayatındaki ilk “sessiz yemin” olur:
“Onlar beni istemedi, ama ben bir gün herkesin saygı duyduğu adam olacağım.”
Ve bu sırada şehrin diğer büyük takımı AC Milan, onun kapısını çalar.
13 yaşında Milan altyapısına katılır. İşte efsane, bu reddedilmiş çocuğun inatla başlattığı sessiz bir devrimle doğar.
Milan Alt Yapısında: Ayakta Kalan Sessizlik
AC Milan’ın meşhur Vismara akademisinde yıllar geçerken, Franco Baresi çoğu zaman dikkat çekmez.
Ne süper hızlıdır, ne de güçlü.
Ama hocası onu her zaman 90 dakika boyunca izler çünkü: “Hiçbir topu kaybetmeden oynayan tek çocuk o.”
Topu rakibinden söküp almak yerine onu doğru pozisyonla yakalayan, çalım yemeyen, panik yapmayan,
gerekirse oyunu yavaşlatan…
Franco küçükken dahi bir sistemin beyni gibi oynar.
Ve bu yüzden lakabı çok erken konur:
“Piscinin” – yani “küçük çocuk.”
Ama o küçük çocuk, büyük takımların lideri olacaktır.

17 Yaşında A Takım: Karanlıkta Parlayan Elmas
1977 yılında, henüz 17 yaşındayken Milan A Takımı’na çıkar.
O dönem Milan kulübü oldukça karışıktır. Skandallar, düşme riski, iç karışıklıklar…
Ama tüm bu gürültü içinde sahaya çıkan genç bir çocuk vardır.
Sessizdir. Takım arkadaşlarına bağırmaz. Ama her topa en önce o müdahale eder.
İlk pası en temiz o atar. Rakip ona yaklaşırken panik olan değil, pozisyonunu değiştiren odur.
Milan teknik heyeti şaşkındır. Çünkü bu çocuk sahada sanki 30 yaşında bir teğmen gibi oynuyordur.
Franco Baresi, ilk profesyonel sezonunda 30’dan fazla maç oynar.
Ve sadece bir sezon sonra Milan taraftarı ona “bir gün kaptan olacak” der.
Bu çocuk artık kulüp tarihine adım atmıştır. Ve bir daha da asla geri adım atmayacaktır.
1979 – İlk Şampiyonluk ve Büyük Sıçrayış
1978-79 sezonunda Milan, Serie A’da şampiyon olur.
O takımın en genç ama en istikrarlı oyuncusu Baresi’dir.
O dönemde savunma, sadece topu uzaklaştırmakla açıklanırdı. Ama Baresi,
topu kazandıktan sonra oyunu kuran, defanstan pasla çıkmayı başlatan, pres yapan ama kart görmeyen bir futbolcudur.
Yani henüz 19 yaşında modern libero tanımını uygulayan bir figüre dönüşmüştür.
İtalya basını ona “Zihninle oynayan savunmacı” der.
Ve Milan yönetimi bir karar verir:
“Bu çocuk bizim geleceğimiz.”
2. Bölüm: Kaptan Doğmaz, Kaptan Olunur – Baresi’nin Takımı Milan Oluyor
1980 – Yıkımın İçinden Yükselen Sessiz Lider
Baresi 20 yaşına girdiğinde, Milan’da işler iyi gitmiyordu.
1979’da gelen şampiyonluğun ardından takım içine giren çalkantılar ve en kötüsü;
1980 yılında İtalya futbolunun en büyük skandallarından biri yaşandı:
Totonero – yani yasa dışı bahis skandalı.
Milan bu skandala karışan takımlar arasında yer aldı.
Ve ceza kesildi: Tarihte ilk kez Serie A şampiyonu bir takım küme düşürülüyordu.
AC Milan, Serie B’ye yollandı.
Bu, kulüp tarihinin en karanlık dönemlerinden biriydi.
Birçok yıldız oyuncu başka takımlara gitti.
Ama o dönemde 20 yaşında olan bir oyuncu kaldı.
Hiç konuşmadı. Hiç şikâyet etmedi.
Sadece şunu söyledi:
“Milan benim evim. Ev yandığında kaçılmaz, kürek alıp yangını söndürmeye çalışılır.”
O günden sonra taraftarlar ona sadece soyadıyla değil, “Capitano” – Kaptan diyecekti.
Serie B Sezonu – Liderliği Doğrulayan Yıl
1980-81 sezonunda Milan, Serie B’de mücadele etti.
Baresi 21 yaşındaydı ama takımın lideri oydu.
Savunmayı organize etti, takımı ayakta tuttu, basınla konuştu, taraftarla arasındaki bağı hiç koparmadı.
Milan, sezona kötü başlamasına rağmen Baresi’nin performansıyla toparlandı ve ligi 3. sırada bitirerek Serie A’ya döndü.
Geri dönüş sadece bir puan değil, bir karakter zaferiydi.
Basın şu manşeti attı:
“Milan’ı geri getiren kaptan değil, duvardaki çatlakları elleriyle örmeye çalışan bir evladıydı: Franco Baresi.”
Serie A’ya Dönüş ve Yeni Bir Kriz
Milan 1981-82 sezonunda yeniden Serie A’ya çıktı.
Ama kadro hâlâ yeterli seviyede değildi. Ekonomik kriz derindi.
Ve takım, sezon sonunda bir kez daha küme düştü.
Tarihte büyük kulüpler arasında aynı aralıkta iki kez düşen ender takımlardan biri Milan’dı.
Ve bu iki çöküşün ortasında hâlâ o genç adam dimdik duruyordu.
Baresi yine takımdan ayrılmadı.
“Ben Milan’a sadakat için değil, kendim için kalıyorum. Çünkü ben sadakatle oynamayı öğrendim.”
Bu söz, o dönem posterlere, gazetelere, duvar yazılarına basıldı.
Ve Franco Baresi artık bir futbolcu değil, kulübün vicdanı olmuştu.
1982-83 – Yeni Doğan Umut
1982 Dünya Kupası’nı İtalya kazandı. Ancak Baresi o kadroya çağrılmadı.
Çünkü o yıl Serie B’de oynamıştı. Bu durum basında tartışmalara neden oldu.
Ama o, sessizliğini bozmadı.
Dünya Kupası’nı kazanamadı ama Milan’ı yeniden ayağa kaldırmak için daha fazlasını yaptı.
1982-83 sezonunda takım toparlandı ve tekrar Serie A’ya döndü.
Bu kez düşmediler.
Çünkü artık her şeyini ortaya koyan bir kaptanları vardı.
Baresi sahadaki en çok top kapan, en az faul yapan, en çok pas yüzdesi yakalayan savunmacıydı.
Bazen libero, bazen stoper, bazen defansif orta saha gibi oynuyordu.
Hoca değişse de, taktik değişse de, değişmeyen tek şey vardı:
Savunmanın merkezinde, Milan ruhunun gövdesi Franco Baresi.3. Bölüm: Arrigo Sacchi’nin Kurduğu İmparatorlukta Kaptan Franco Baresi
1987 – Milan’ın Küllerinden Doğduğu Yıl
1980’lerin ortalarında Milan hâlâ büyük bir kulüptü, ama Avrupa’da rakiplerinin çok gerisindeydi.
O yıllarda Juventus Platini ile, Napoli Maradona ile, Inter Matthäus ile parlıyordu.
Milan ise hâlâ krizle, ekonomik sorunlarla, teknik adam değişiklikleriyle boğuşuyordu.Ta ki 1986’da Silvio Berlusconi kulübü satın alana kadar.
Milan tarihinin dönüm noktasıydı bu.Yeni başkan büyük düşünüyordu. Kulübü tekrar Avrupa’nın zirvesine taşımak istiyordu.
Ve bunun için alışılmışın dışında bir teknik adam getirdi:
Arrigo Sacchi.
Futbolcu geçmişi olmayan, radikal fikirleri olan, hücum presi savunan genç bir adam.Bütün gözler Sacchi’ye çevrilmişti.
Ama Sacchi’nin gözleri sadece bir kişiyi arıyordu: Franco Baresi.“O benim sahadaki beynim olacak. Ben çizmek isterim, o uygular.”
İşte bu sözle Milan’ın taktik devrimi başladı.
Taktiğin Kalbi: Baresi
Sacchi, savunmayı yalnızca topu uzaklaştıran bir blok olarak değil, oyunun kurucusu olarak görüyordu.
Ve bunun için merkezde, zeki, lider, dengeli ve teknik bir oyuncuya ihtiyacı vardı.
Yani Baresi’ye.Baresi artık sadece savunmacı değildi.
Rakip hücum başlamadan onları analiz eden, ofsayt çizgisini yöneten, pas zincirini başlatan bir beyin hâline geldi.Milan’ın defans hattı:
Tassotti – Costacurta – Baresi – Maldini
Bu dörtlü futbol tarihinin en sağlam, en akıllı ve en saygı duyulan savunma hattı olacaktı.Baresi bu hattın direğiydi.
Taktiksel açıdan bakarsak:
Rakibi durdurmak değil, bozmak
Pas yollarını kapatmak değil, yönlendirmek
Savunmadan topu şişirmek değil, oyun kurarak çıkmak
İşte bu anlayışı ilk uygulayan takımlardan biri 1987 Milan’ıydı.
Ve Franco Baresi, bu anlayışın taktiksel ordusunun generaliydi.1987-88: Şampiyonluk, Liderliğin Kanıtı
Sacchi’nin ilk tam sezonunda Milan Serie A şampiyonu oldu.
Bu, sadece bir zafer değil; İtalyan futbol anlayışına karşı bir meydan okumaydı.
Çünkü Milan defansif değil, hücumcu oynayarak şampiyon olmuştu.Ve tüm bu tempolu sistemin içinde Baresi asla yorulmadı.
90 dakika boyunca alan kapattı, oyunu başlattı, ofsayt tuzağını yönetti.Basın onun için şunu yazdı:
“Futbol beyinle oynanır diyen varsa, kanıtı Franco Baresi’dir.”
Avrupa Sahnesine Çıkış
1988-89 sezonu, Milan için Avrupa’daki patlama yılıydı.
Şampiyon Kulüpler Kupası (bugünkü Şampiyonlar Ligi) çeyrek finalinde Real Madrid’i
5-0 ile elediler.O maçta herkes Ruud Gullit ve Marco van Basten’in gollerine odaklandı.
Ama maçı analiz edenler, “bu galibiyetin mimarı defansta oyunu yöneten adamdı” dedi: Baresi.Finalde Steaua Bükreş’i 4-0 ile yendiler.
Baresi kupayı kaldırırken yüzünde zafer değil; sükûnet vardı.
Çünkü o kazanmak için bağırmaz, çalışırdı.1989-90: Avrupa’nın Hakimi
Milan bir sonraki sezon yine Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandı.
Böylece arka arkaya 2 kez Avrupa şampiyonu oldular.Baresi iki finalde de kaptan olarak sahadaydı.
Ve iki sezonda da Milan, Avrupa’da toplam 19 maçta sadece 2 gol yedi.Bu savunma başarısı, tarih boyunca “defans nasıl kurulur” sorusuna tek cevapla verilir:
“Baresi sistemini izle.”Savunma Reçetesi: Baresi Metodu
Baresi’nin defans anlayışı:
Pozisyonu önceden sezip hücumu kesmek
Savunma hattını sürekli organize etmek
Hucüm başlar başlamaz pres yapmak
Topu kazandıktan sonra pas zincirini kurmak
Ofsayt tuzağını milimetrik ayarlamak
Bu taktikler bugün Pep Guardiola, Mikel Arteta, Roberto De Zerbi gibi modern teknik adamların temel yapı taşları arasında yer alır.
Yani Baresi sadece oyuncu değildi; gelecek nesillerin stratejik pusulasıydı.
3. Bölüm: Arrigo Sacchi’nin Kurduğu İmparatorlukta Kaptan Franco Baresi
1987 – Milan’ın Küllerinden Doğduğu Yıl
1980’lerin ortalarında Milan hâlâ büyük bir kulüptü, ama Avrupa’da rakiplerinin çok gerisindeydi.
O yıllarda Juventus Platini ile, Napoli Maradona ile, Inter Matthäus ile parlıyordu.
Milan ise hâlâ krizle, ekonomik sorunlarla, teknik adam değişiklikleriyle boğuşuyordu.
Ta ki 1986’da Silvio Berlusconi kulübü satın alana kadar.
Milan tarihinin dönüm noktasıydı bu.
Yeni başkan büyük düşünüyordu. Kulübü tekrar Avrupa’nın zirvesine taşımak istiyordu.
Ve bunun için alışılmışın dışında bir teknik adam getirdi:
Arrigo Sacchi.
Futbolcu geçmişi olmayan, radikal fikirleri olan, hücum presi savunan genç bir adam.
Bütün gözler Sacchi’ye çevrilmişti.
Ama Sacchi’nin gözleri sadece bir kişiyi arıyordu: Franco Baresi.
“O benim sahadaki beynim olacak. Ben çizmek isterim, o uygular.”
İşte bu sözle Milan’ın taktik devrimi başladı.
Taktiğin Kalbi: Baresi
Sacchi, savunmayı yalnızca topu uzaklaştıran bir blok olarak değil, oyunun kurucusu olarak görüyordu.
Ve bunun için merkezde, zeki, lider, dengeli ve teknik bir oyuncuya ihtiyacı vardı.
Yani Baresi’ye.
Baresi artık sadece savunmacı değildi.
Rakip hücum başlamadan onları analiz eden, ofsayt çizgisini yöneten, pas zincirini başlatan bir beyin hâline geldi.
Milan’ın defans hattı:
Tassotti – Costacurta – Baresi – Maldini
Bu dörtlü futbol tarihinin en sağlam, en akıllı ve en saygı duyulan savunma hattı olacaktı.
Baresi bu hattın direğiydi.
Taktiksel açıdan bakarsak:
-
Rakibi durdurmak değil, bozmak
-
Pas yollarını kapatmak değil, yönlendirmek
-
Savunmadan topu şişirmek değil, oyun kurarak çıkmak
İşte bu anlayışı ilk uygulayan takımlardan biri 1987 Milan’ıydı.
Ve Franco Baresi, bu anlayışın taktiksel ordusunun generaliydi.
1987-88: Şampiyonluk, Liderliğin Kanıtı
Sacchi’nin ilk tam sezonunda Milan Serie A şampiyonu oldu.
Bu, sadece bir zafer değil; İtalyan futbol anlayışına karşı bir meydan okumaydı.
Çünkü Milan defansif değil, hücumcu oynayarak şampiyon olmuştu.
Ve tüm bu tempolu sistemin içinde Baresi asla yorulmadı.
90 dakika boyunca alan kapattı, oyunu başlattı, ofsayt tuzağını yönetti.
Basın onun için şunu yazdı:
“Futbol beyinle oynanır diyen varsa, kanıtı Franco Baresi’dir.”
Avrupa Sahnesine Çıkış
1988-89 sezonu, Milan için Avrupa’daki patlama yılıydı.
Şampiyon Kulüpler Kupası (bugünkü Şampiyonlar Ligi) çeyrek finalinde Real Madrid’i
5-0 ile elediler.
O maçta herkes Ruud Gullit ve Marco van Basten’in gollerine odaklandı.
Ama maçı analiz edenler, “bu galibiyetin mimarı defansta oyunu yöneten adamdı” dedi: Baresi.
Finalde Steaua Bükreş’i 4-0 ile yendiler.
Baresi kupayı kaldırırken yüzünde zafer değil; sükûnet vardı.
Çünkü o kazanmak için bağırmaz, çalışırdı.
1989-90: Avrupa’nın Hakimi
Milan bir sonraki sezon yine Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazandı.
Böylece arka arkaya 2 kez Avrupa şampiyonu oldular.
Baresi iki finalde de kaptan olarak sahadaydı.
Ve iki sezonda da Milan, Avrupa’da toplam 19 maçta sadece 2 gol yedi.
Bu savunma başarısı, tarih boyunca “defans nasıl kurulur” sorusuna tek cevapla verilir:
“Baresi sistemini izle.”
Savunma Reçetesi: Baresi Metodu
Baresi’nin defans anlayışı:
-
Pozisyonu önceden sezip hücumu kesmek
-
Savunma hattını sürekli organize etmek
-
Hucüm başlar başlamaz pres yapmak
-
Topu kazandıktan sonra pas zincirini kurmak
-
Ofsayt tuzağını milimetrik ayarlamak
Bu taktikler bugün Pep Guardiola, Mikel Arteta, Roberto De Zerbi gibi modern teknik adamların temel yapı taşları arasında yer alır.
Yani Baresi sadece oyuncu değildi; gelecek nesillerin stratejik pusulasıydı.
4. Bölüm: Dünya Kupaları, Kalp Kırıkları ve Milli Formada Ağır Yükler
Sessizce Başlayan Milli Macera
Franco Baresi, ilk kez 1982 yılında İtalya Milli Takımı’na çağrıldığında henüz 22 yaşındaydı.
Ancak o dönem savunma hattı oldukça oturmuştu: Scirea, Gentile, Cabrini gibi dev isimler vardı.
Bu yüzden Baresi, 1982 Dünya Kupası’na götürüldü ama hiç süre almadı.
Takım o yıl kupayı kazandı. Ama o, kenarda sessizce izleyen bir yedekti.
Kupa töreninde yüzünde sevinçle birlikte hafif bir burukluk da vardı.
Çünkü o gün, sahada değil, tribünde kahraman olmuştu.
“Kupayı kaldırmak güzeldi ama benim ruhum hâlâ sahaya çıkamamıştı.”
1986 – Hayal Kırıklığı
1986 Meksika Dünya Kupası…
Baresi artık Serie A’nın en iyi savunmacılarından biriydi.
Ama İtalya teknik direktörü Enzo Bearzot, onu turnuva kadrosuna almadı.
Basın büyük tepki gösterdi.
Zira o dönemde Baresi’nin sadece Milan’da değil, tüm Avrupa’da en iyi defans oyuncularından biri olduğu kabul ediliyordu.
Bu durum onun için hem haksızlık hem de motivasyondu.
Cevabı neydi? Daha çok çalışmak.
Daha fazla susmak.
Ve sahada daha fazla konuşmak…
1990 – Kendi Toprağında Savaş
1990 yılında Dünya Kupası, İtalya’da düzenlendi.
Ev sahibi olmanın getirdiği yük, her oyuncunun omuzunda birer kaya gibiydi.
Ama bu yükü en çok taşıyanlardan biri kaptan Baresi’ydi.
Teknik direktör Azeglio Vicini onu kadroya aldı ama turnuvaya rezerv olarak başladı.
İlk iki maçta forma giymedi. Ancak savunmadaki dengesizlik nedeniyle üçüncü maçtan itibaren ilk 11’e yerleşti.
Ve bir daha da formayı bırakmadı.
İtalya o turnuvada:
-
7 maçta sadece 2 gol yedi
-
Baresi oynadığı her maçta top çalma – pas isabet – hava topu gibi istatistiklerde ilk 3’teydi
Ancak yarı finalde Arjantin ile eşleştiler.
Penaltılarda kaybettiler.
Baresi maçta 120 dakika boyunca Diego Maradona’yı sahadan sildi ama penaltılarda takımın ruhu çöktü.
Maç sonunda yere çöktü, dizlerinin üzerine…
Ve gözyaşı dökmeden sadece başını eğdi.
“Kazanmak için değil, ülkem için oynamıştım. Ama yetmedi.”
1994 – Amerika’da Acı Zirve
Baresi için en dramatik milli takım anısı 1994 Dünya Kupasıdır.
O dönem 34 yaşındaydı. Yaşı ilerlemişti ama hâlâ formdaydı.
Cesare Maldini, onu kadroya kaptan olarak aldı.
Turnuvanın grup aşamasında, Norveç maçında sakatlandı.
Diz bağları yırtıldı. Turnuvayı kapattı denildi. Ama Baresi pes etmedi.
Yoğun tedavi gördü. Bandajlı idmanlar yaptı.
Ve finalden 3 gün önce sahaya döndü.
Final: Brezilya – İtalya
Baresi sahaya çıktı. 90 dakika boyunca Romario, Bebeto gibi süperstarları durdurdu.
Maç 0-0 bitti. Uzatmalar da golsüz geçti.
Ve penaltılara geçildi.
Baresi ilk penaltıyı attı ama top üstten auta gitti.
Gökten yere düşen bir yıldız gibiydi.
Sonra Baggio da kaçırdı.
İtalya kaybetti.
Ama kimse Baresi’ye kızmadı.
Çünkü sakat dizine rağmen 120 dakika oynamıştı.
Penaltıyı kaçırdıktan sonra yere çöküp ağladığında, milyonlar onunla birlikte ağladı.
“Bazen en güçlüler bile kırılır. Ben o gün kırıldım. Hem de ülkemin gözleri önünde.”
1997 – Vedanın Sessizliği
Baresi, 1994 sonrası milli takıma birkaç maç daha çıktı.
Ancak yeni jenerasyon artık sahaya hâkim olmaya başlamıştı.
1997 yılında, 81 milli maç ve 1 golle, sessizce milli takımı bıraktı.
Ne büyük bir tören ne de gösterişli bir uğurlama…
Çünkü o vedaları değil, görevleri seviyordu.
5. Bölüm: Savunma Sanatı – Baresi’nin Futbol Anlayışı ve Modern Oyuna Etkisi
Savunmacı Değil, Sahadaki Sakin Zihin
Franco Baresi’yi sadece “iyi bir savunmacı” diye tanımlamak, gökyüzüne bakıp yalnızca mavi demeye benzer.
O, oyunun hızına yön veren, düşünceyi organizasyona çeviren, her hamlesiyle bütün sistemin nefesini kontrol eden bir futbol aklıydı.
Top Baresi’ye geldiğinde tribün sessizleşirdi.
Çünkü herkes onun pasla oyunu nasıl açacağını, presi nasıl kıracağını görmek isterdi.
Libero Kavramını Değiştiren Adam
1970’lerde ve 80’lerde “libero”, yani serbest stoper kavramı:
-
Hataları temizleyen
-
Savunmanın arkasını süpüren
-
Gerektiğinde topu uzaklaştıran kişi demekti.
Ama Baresi, bu kavramı tamamen tersine çevirdi.
O artık:
-
Savunmanın kurucusu
-
Ofsayt çizgisinin yöneticisi
-
Atakların ilk pasçısı
-
Taktik dizilişin merkez terazisiydi
Kısaca, sahadaki stratejik direktör gibi oynuyordu.
Fiziksel Olarak Dezavantajlı Ama Zihinsel Olarak Üstün
Baresi 1.76 boyundaydı. Hava toplarında rakiplerinden kısa, fiziğiyle değil pozisyonuyla öne çıkıyordu.
Ama pozisyon bilgisi o kadar üst düzeydi ki, rakip forvetler onun karşısında çelme takmadan durmayı bile başarı sayıyordu.
Onun farkı:
-
Topa değil, boşluğa müdahale etmesi
-
Koşarak değil, yön değiştirerek pozisyon alması
-
Saldırmayıp sabırla “kapan” kurmasıydı
Bugün top-class stoperlerden Ruben Dias, John Stones ya da Marquinhos gibi isimlerin sergilediği kontrollü savunma anlayışı, Baresi modelidir.
Ofsayt Tuzağının Ustası
Baresi’nin en az gol kadar değerli bir “hareketi” vardı:
Bir adım geriye ya da ileri atmak.
Çünkü bu bir adımla:
-
Rakip forveti ofsayta düşürür
-
Takımın defans çizgisini senkronize eder
-
Rakibin atak hızını bozar
Milan defansı onun omzuna bakarak hareket ederdi.
Çünkü kaptan nerede durursa, çizgi oradaydı.
Bugün hâlâ savunma organizasyonlarında “Baresi’nin çizgisi” terimi, defans dersi olarak kullanılır.
Pas Kalitesi ve İlk Dokunuş
Franco Baresi, rakip hücumu kesmenin hemen ardından, topu ya en yakındaki orta saha oyuncusuna ya da ileri uca direkt pasla aktaran bir bağlantı oyuncusuydu.
Yani o:
-
Savunma başlattı
-
Oyun yönlendirdi
-
Gerektiğinde “uzun pasla kontra” başlattı
Modern futbolda Pep Guardiola’nın “oyun kurucu stoper” anlayışı Baresi’nin sisteminden ilham alır.
Bugün Gerard Piqué, Aymeric Laporte, Lisandro Martínez gibi isimler, bu okulun öğrencileridir.
Mental Güç ve Oyun Okuma
Baresi’nin bir diğer eşsiz özelliği:
Maçı sanki önceden izliyor gibi oynamasıydı.
Oyun henüz yön değiştirmeden pozisyon alır
Rakip topa hâkim olur olmaz pas rotasını okur
Tehlike büyümeden önce yok ederdi
Ve en önemlisi:
Asla panik yapmazdı.
Onun duruşu, takımın özgüvenini yükseltirdi.
Rakip 3’e 1 geldiğinde bile, Milan tribünü korkmazdı. Çünkü Baresi oradaydı.
Kart Görmeyen Komutan
Futbol tarihinde birçok “sert” savunmacı vardır. Ama Baresi asla kirli oynamadı.
Onun futbolunda:
-
Kasti faul yok
-
Rakibi yıldırma çabası yok
-
Yere düşürüp zaman kazanma yok
Sadece doğru müdahale, doğru zamanlama ve tam kararında bir oyun vardı.
Bu da onu saygı duyulan, sevilerek korkulan bir oyuncuya dönüştürdü.
Baresi’nin Modern Futboldaki Mirası
Bugün dünyanın dört bir yanında:
-
Savunmadan pasla çıkan takımlar
-
Ofsayt çizgisiyle savunma yapan sistemler
-
Takım kaptanı olan stoperler
-
Oyun kurucu defansif liderler
Hepsi dolaylı olarak Franco Baresi’nin izlerini taşıyor.
Ve işin güzel yanı şu:
Baresi bunu konuşarak değil, asla bağırmadan, sadece oynayarak yaptı.
6. Bölüm: Vedalar, Emeklilik ve Bir Numaranın Sonsuza Kadar Asılması
1996 – Zaman Bile Duramaz
Franco Baresi 36 yaşına geldiğinde, hâlâ Milan savunmasının beyniydi.
Ama artık vücut yorulmuş, yılların mücadelesi kaslara çökmüştü.
Sakatlıklar, yorgunluklar, tempolu sistemin ağırlığı…
Baresi için artık yavaş yavaş veda zamanı yaklaşıyordu.
Ancak o, son ana kadar görevini sürdürdü.
Takımı asla eksik bırakmadı, genç oyunculara yol gösterdi, Maldini gibi yeni liderlerin elinden tuttu.
Ve 1996 yılında sezon sonunda bir karar aldı:
“Artık bu formaya yalnızca sevgim yetiyor. Bedenim ise bırakmam gerektiğini söylüyor.”
Basın toplantısı yoktu. Gösterişli bir veda mesajı da yoktu.
Çünkü o konuşmayı değil, duruşu bilen adamdı.
Vedadan Önceki Son Sezon
1995-96 sezonu, Milan için tam bir kuşak değişimiydi.
Savicevic, Weah, Maldini gibi yeni jenerasyon yükselirken, Baresi geride bir gölge gibi destek veriyordu.
Sezonun son haftalarında teknik direktör Fabio Capello,
kadroya genç oyuncuları sokarken Baresi’yi zaman zaman yedek bırakıyordu.
Ama kaptan, hiçbir zaman itiraz etmedi.
Çünkü onun için Milan’ın menfaati, kendi egosundan önceydi.
Son kez San Siro çimlerine çıktığında tribünler ayağa kalktı.
Taraftarlar atkılarını yere serdi.
Ve herkes şunu biliyordu:
“Bu formayı taşıyan her oyuncu bir futbolcu olabilir, ama bu formayı koruyan Baresi gibi bir adam bir daha gelmez.”
Emeklilik – Sükûnetle Veda
1997 yazında, kulüp resmi açıklamayı yaptı:
“Franco Baresi futbolu bırakıyor.”
İtalya ve dünya futbolu sessizce saygı duruşuna geçti.
Rakipleri bile gözyaşlarıyla onu uğurladı.
Juventus taraftarları, onun son maçında tribünde ayakta alkışladı.
Inter tribünlerinden “Grande Capitano” sesleri duyuldu.
Çünkü o, renklerden bağımsız bir karakterti.
Efsanenin Onurlandırılması – 6 Numara Sonsuzluğa Gidiyor
AC Milan kulüp yönetimi, tarihte görülmemiş bir karara imza attı.
Baresi’nin formasını, yani 6 numarayı, emekli etti.
“Bu numara artık hiç kimseye verilmez.
Çünkü bu forma bir bedende değil, kulübün ruhunda yaşamaya devam edecek.”
O gün kulüp müzesine Baresi’nin orijinal forması yerleştirildi.
Altına şu cümle yazıldı:
“O, sessizliğiyle Milan’ı konuşturdu.”
Bugün hâlâ Milan’da 6 numara giyilmez.
Çünkü o forma artık sadece bir numara değil, bir duruştur.
Sonrası: Baresi Her Yerde
Futbolu bıraktıktan sonra Milan bünyesinde kaldı.
Altyapıdan gelen gençlerle ilgilendi.
Kulüp yönetiminde danışmanlık yaptı.
Futbolculuk sonrası teknik direktörlük yapmadı, çünkü o kulübesiz bir liderdi.
Basına çok çıkmadı.
Ama sahneye çıktığında her zaman aynıydı:
-
Yumuşak konuşur
-
Başını öne eğer
-
Taraftara teşekkür eder
-
Ve hep Milan der…
Bugün Baresi, FIFA efsaneler listesinde yer alır.
UEFA tarafından 20. yüzyılın en iyi 10 savunma oyuncusundan biri seçilmiştir.
Milan tarihinin en iyi oyuncusu olarak defalarca ödül almıştır.
Ve onun adı, “liderlik” kelimesinin karşılığı olarak anılır.